Evsel ve endüstriyel atıkların azaltılması, yeniden kullanılması veya geri dönüştürülmesi gibi faaliyetler için yapılan planlamalara atık yönetim planı diyoruz. Her kurum, faaliyet alanı, bulunduğu sektör, ürettiği ürün veya hizmetler, büyüklüğü, çalışan sayısı vb gibi parametrelere bağlı olarak bir atık yönetim planı hazırlamalıdır. Bu, kurumsal sosyal sorumluluğun bir parçası olup aynı zamanda yasal bir yükümlülüktür. Ülkemizde 2015 yılında çıkarılan Atık Yönetimi Yönetmeliği ile bu konuyla ilgili yasal bir çerçeve çizilmiştir[1].
Hazırlanan atık yönetim planı, atıkların sırasıyla;
Ø önlenmesi
Ø azaltılması
Ø yeniden kullanılması
Ø geri dönüştürülmesi
Ø enerji geri kazanımında kullanılması
Ø ve son olarak bertaraf edilmesi
hedeflerine uygun şekilde hazırlanmalıdır. Yani, en etkili atık yönetim planı aslında ortaya hiç atık çıkarmamak olmalı. Birçok kurum, hatta ülke bu konuda kendilerine net sıfır atık hedefini koymuş durumda. Bu bağlamda, evsel, tarımsal ve sanayi faaliyetlerinin sonucunda ortaya sıfıra yakın atık çıkıyor, bu atıklar da doğaya zarar vermeden değerlendiriliyor. Geri dönüştürülmesi veya yeniden kullanımı hiçbir şekilde mümkün olmayan atıklar ise kontrollü şekilde bertaraf ediliyor.
Atık yönetim planı ile ilgili uluslararası düzeyde de birçok çalışma yapılıyor. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi bu konudaki en kapsamlı standartlardan biridir. Yine sektörel bazda da birçok yasa, standart ve yönetmelik geliştiriliyor ve işletmelerin bu düzenlemelere uyması isteniyor. Atık yönetimi planı hazırlamayan ve atıklarını ilgili düzenlemelere göre yönetmeyen kurumlar için de bazı yatırımlar söz konusu olabiliyor.
Su ve toprak, insanlığın hayatını devam ettirebilmesi için en önemli kaynaklardan biri. Dünyadaki toplam suyun sadece %2-3’lük kısmı tatlı su ve biz de yine bu suyun çok küçük bir kısmını kullanabiliyoruz. Bu nedenle, su kaynaklarımız çok sınırlı ve onları temiz tutmak bizim için hayati önem taşıyor.
Öte yandan, tarımsal faaliyetler için toprak gerekli ve bu toprağın temiz kalması ve verimli işlenebilmesi çok önemli. Toprak ne kadar temiz olursa üzerinde yetiştirilen gıdalar da o kadar sağlıklı, besin değeri yüksek ve faydalı olur. Ayrıca, bu gezegen sadece bizim değil; yüz binlerce bitki ve hayvan türü ile paylaşıyoruz onu. Yani su ve toprak, onlar için de çok önemli. Bu nedenle, atık yönetim planı yapılırken atıkların su kaynaklarımızı ve topraklarımızı kirletmemesi için azami derece dikkatli olmalıyız. Peki bu konuyu yeteri kadar önemsemezsek ne olur?
Toprak kirliliğine neden olan maddelerin başında plastik geliyor. Zira, plastiğin toprakta çözünmesi yüzlerce yıl sürebiliyor. Öte yandan denizlere atılan plastikler de deniz yaşamını etkiliyor; her yıl milyonlarca deniz canlısı plastik atıklar yüzünden ölebiliyor. Toprağı kirleten bir diğer madde grubu ise ağır metaller. Özellikle son yıllarda endüstriyel faaliyelerin sonucunda ortaya çıkan bakır, kadmiyum, kurşun, civa gibi ağır metaller toprak kirliliğini artırıyor. Bu metaller, toprakta olumsuz fizyolojik etkiler yaratabilir; bunun sonucunda, yetiştirilen bitkilerin büyüme süresi uzar, kalitesi düşer, gıda güvenliği için tehdit oluşturur. Bu metalleri içeren atıklar herhangi bir filtrasyon olmadan suya bırakılırsa deniz yaşamı için de büyük tehlikeler yaratır ve deniz ürünleri tüketen bizler için ciddi sağlık sorunları doğurur. Toprağa bırakılsa da zamanla yeraltı sularına, oradan da tatlı su kaynaklarına karışabilir ve yine canlılar için tehditler oluşturabilir.
Bir kurum için atık yönetim planı hazırlamak sadece birincil paydaşları için değil, tüm dünya toplumları, bitkiler ve hayvanlar için kritik öneme sahip yani. Ayrıca, sürdürülebilir bir dünya inşa etmek için her kurum etkili bir atık yönetim planı oluşturmalı ve bu planın nihai hedefi “net sıfır atık” olmalıdır.
Atık yönetim planı çalışmaları, içinde bulunduğumuz COVID-19 süresinde daha farklı bir boyut kazandı. Özellikle cerrahi maskeler, plastik şişelerdeki dezenfektanlar, tek kullanımlık plastik ve kağıt bardaklar, kurumları ve ülkeleri atık yönetim politikalarında değişiklik yapmaya zorladı. Zira, cerrahi maske kullanımı tüm dünyada arttığından ve sürekli bir atık oluştuğundan bunların doğru bir şekilde toplanması, depolanması, türüne göre işlem yapılması çok daha önemli hale geldi.
Yine aynı şekilde artan dezenfektan ve kolonya kullanımına bağlı olarak plastik şişe atıkları çoğaldı. Halihazırda çevre ve canlılar için zaten kritik öneme sahip olan plastik atık yönetimi çalışmaları daha da genişledi ve derinleşti. Öte yandan, iş yerlerinde, kafe ve restoranlarda normalde cam bardak ve fincanlarda servis edilen çay ve kahveler için plastik ve kağıt bardak kullanılmaya başlandı. Bu bardaklar zaten kullanılıyordu; fakat COVID-19 pandemisinden ötürü kullanımı zorunlu hale geldiğinden daha fazla kullanılmaya başlandı. Bu da yine yönetiminde kritik kararlar alınması gereken büyük atıklar oluşturuyor ne yazık ki.
COVID-19 pandemisi sürecinde insanlar, başta gıdalar olmak üzere plastik ambalajlı ürünlere daha fazla yöneldi. Evlerinde daha fazla vakit geçirmek zorunda kalan insanların marketlerden, kafe ve restoranlardan verdiği siparişlerin sayısı arttı; bu siparişler de ağırlıklık olarak plastik ambalajlarda yapıldı. Bu da yine plastik atık miktarını artırdı ve belediyeler gibi başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kurum ve kuruluşları plastik atık yönetimine ayrı bir parantez açmaya zorladı. Dünya Ekonomik Forumu plastik atıklarla ilgili mevcut durumun COVID-19 sürecinde daha da kötüye gittiğini belirten bir makale yayınladı[2].
Pandemi sürecinde atıkların sevkiyatı da artık eskisi kadar hızlı ve kolay olmuyor. Ülkeler, atıklarını bir yerden başka bir yere transfer ederken yeni ve güvenli yöntemler arayışına girdi. Atık yönetim planı çalışmalarının bu süreçte daka sofistike hale geldiğini söylemek mümkün. Avrupa Komisyonu (EC) da konuyla ilgili yayınladığı bir belge ile bu duruma dikkat çekti[3].
Sağlık sektörü dünyada en büyük atık kaynaklarından biri olarak değerlendirilebilir. Tıbbi uygulamalar sonucu oluşan atıklar, en tehlikeli atık gruplarından biri olup standart plastik, metal kağıt vb gibi diğer atıklar ile hiçbir şekilde karıştırılmaması esastır. Tıbbi atık yönetim planı çalışmaları kapsamında dikkat edilmesi gereken önemli hususları şöyle sıralayabiliriz:
Ø Bu atıklar mutlaka kaynağında ayrıştırılarak toplanmalıdır.
Ø Kendi aralarında enfeksiyon yapıcı, kesici-delici, patolojik vb gibi gruplara ayrılmaldır.
Ø Sağlık kuruluşları bu atıkların toplanması, sınıflandırılması, sterilize edilmesi, taşınması, bertaraf edilmesi gibi süreçlerde aktif rol almalıdır.
Ø Bu atıkların işlenmesi için kurulan tesisler, gerekli standartları ve mevzuatlara uyum sağlamalıdır.
Ø Bu atıkların taşındığı ve toplandığı torbaların üzerinde Tıbbi Atık uyarısı yer almalıdır.
Ø Tıbbi atık yönetimi ile igili çalışan personellerin bu atıklarla ilgili gerçekleştirdiği faaliyetlerde kişisel koruyucu giysileri giymelidir.
Tıbbi atık yönetimi ile ilgili ülkemizdeki yasal çerçeveyi 2017 yılında çıkarılan Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği belirlemektedir[4].